27 Eylül 2008 Cumartesi

elveda




tarifi yok içimdeki hüznün,yalnızlığımın tarifi yok,içimdeki acının kelimeye gelir bi hali yok.ne yazsam,ne söylesem hep eksik kalıcak bişeyler.rabbim bitecek mi benim içimdeki bu derin hüzünler.bugün herkesi yolcu ettim,ev arkadaşımı,iş arkadaşlarımı,komşularımı..apartmanda yalnızım,kainatta yalnızım...rabbim sen kimseyi yalnızlıkla imtihan etme...

24 Eylül 2008 Çarşamba

yanlış adreslerde uyanmaktan yoruldum..


nerde hata yapıyorum ben.nerde hata yapıyorum da hayatım hiç istemediğim bi noktaya doğru gidiyor.dostlarım hayatımın en derin noktası iken,her birini kaybetmemek için ömrümü susmakla,alttan almakla,idare etmekle geçirirken,neden en derin kırılışları onlarla yaşıyorum.kırmamak için kırıldığımı bile gizlerken,mükafatı yalnızlık oluyor.hayatın daha çok başlarında iken o'dan bir cm bile uzak bi hayat yaşamak istemediğimi söylemişken nasıl oluyor da adını anmayı unuttuğum kocaman saatlere imza atıyorum.işimi en güzel şekilde yapmak bütün hayalimken nerde yanlış yapıyorum da sonuçlar hayallerim olmuyor.kalbimde geçmiş ve geleceğe yetecek kadar sevgi varken nerde yanlış yapıyorum da sevdiklerimi yakınımda tutmayı beceremiyorum.içten pazarlığı,yalanı,kini,öc almayı bilmezken,hayatımın her noktasında sadece iyi bir insan olmak varken ne yapıyorum da kırılan,üzülen,örselenen kalbimi tamir etmekle uğraşıyorum her gece.yanlış zamanlamalardan,yanlış insanlardan,yanlış adreslerden o kadar yoruldum ki artık.kulluğu taşımaktan o kadar yoruldum ki artık.o'na çıkmayan yollarda paramparça dizlerimle ağlamaktan o kadar yoruldum ki artık.tutsun da kollarımdan çeksin istiyorum.beni artık bana bırakmasın istiyorum,beni artık bu insanlara bırakmasın istiyorum.karışan yollarımın her noktasına uyarı levhaları koyana,uyarı levhalarını görmezden gelen gözlerimi şikayet ediyor ve varamadığım doğru yolu artık yolum yapmasını istiyorum.ya da ömrümün sonunda ona ulaşmış olmayı.çünkü belki tökezleyen,yara bere içinde kalan,ağlayıp pişman olan "kul" halimi seviyor yaradan...

16 Eylül 2008 Salı

melankoli

uykularım yine bölük pörçük,gecelerim yine gündüze kaydı.melankoli artık ruhumu baydı..ben bile sıkıldım bu halimden artık ama her günüm yeni bi imtihandı.gözlerimin önünden ve hatta ellerimden yeni yıldızlar kaydı.ben baktım,kabul olunmadı itirazım.sükut ettim,çünkü gençtim,çünkü kalbimin gittiği yeri görememekteydim.çünkü irade denen şey beni bırakalı çok olmuştu.çünkü adımlarını sağlam atmak,önünü görmek,ilerisi diye başlayan cümleleri bitirmek benden uzak düşmüştü.o zaman durdum ve hayatımı dondurdum,göremediklerimi görene sordum,bilemediklerimi bilene.karmakarışık halimi ona döktüm,karmaşamdaki her bir ismi döktüm ona tek tek.ayıkla dedim içinden geleceği olanları ve olmayanları...bunca kalabalığımın içinde yine yalnız kalmayı başardım.durdum dedim ya,durdurdum attığım adımları.durdurdum kafamdaki konuşmaları.bir tutam zaman lazım şimdi bana,her türlü çalmak için yaralarıma....

11 Eylül 2008 Perşembe


hayatta internet aracılığıyla tanıştığım tek insan olan sevgili arkadaşım haticenin yazısı bu.ama deseler ki sen yazdın,inanırım.çünkü bazen bazı insanlar söylemek istediklerinizi sizin yerinize öyle güzel der ki...



Bir mesaj alındı...

BİR mesajdım sana gönderilen;okunabilen ama dokunulamayan,dokunulduğunda büyüsü bozulan,
sevgiyi yaşayan ve yaşatan,gözünden girip de kalbine akan...
bir mesajdım gözlerine dokunabilen,özünün gizinde saklanabilen,kalbine nakış nakış işlenen,aşkla işlediğimden acı hissetmediğin ama sen silerken sana feryat ettiren...
bir mesajdım cevap verilemeyen zaten karşılık da beklemeyen...
BİN mesajdım,okundum ve silindim,gözyaşına gizlendim aktım ve gittim...

Bir mesaj silindi...


bir mesaj alınır....üzerine düşeni anlattıktan sonra silinir....yenisi alınır....bu bir devirdaimdir,anlayana çoğu şey bir mesajdır belki...

8 Eylül 2008 Pazartesi

algı bozukluğu?!?

bazen kalbi yerinde diye sevinir insan,atışlarını hissettikçe,aynı kalp hatta belki aynı ritimle atar da attığına pişman ettirir bi his hissettirir başka vakit.aynı qrs lerle aynı p lerle ve aynı ritimlerle çalışıp,apayrı duyguları taşıyan nedir.ne yapar insanoğlu da kendini bu hale getirir.anksiyete başlı başına bi tez ödevi olur o vakit.acep bu kadınlara özel bişey midir diye düşünür dururum hasta profiline bakarak.

iki farklı gün iki farklı dünya haline gelir mi soluk aldığın yer.algı nasıl bişeydir ki her hali baştan şekillendirmeye yeter insanoğlunu.hayatın tüm şifreleri onda gizlenir o vakit.kilitler kilitlenir onunla,ya da bohçalar dökülür.adım dediğin şey bi küçük algı bozukluğu oluverir günün birinde.hayat dediğimiz karmaşa aslında saklambaç oyununun erişkin versiyonudur.herkes ebe herkes sobeleme derdinde.her an yeniden değişir oyuncuları.

her şehir insanın yüzüne yansıyan,her dert insanın soluğuna tutunan,her isim insanın kalbinin duvarlarına asılan,yitip gitmeye mahkumken,şehri yüzünde taşımak,derdi solumak,isimleri ise duvarına biraz hafif yapıştırmak lazım.yılların ve yolların ve hatta şehirlerin izleri yansıdıkça yüzünde,insana bir derviş havası kazandırırken,kalbe asılan her bir isim ise sökülmeye mahkum oldukça onu kimsesizler mezarlığı haline getirmekten başka bi işe yaramaz.ama hayat sana ne kazandırırdıklarına bakmaz.çünkü rab bin imtihanı sadece üzerinde tecelli ettirdiği insanlık sıfatlarını taşıyabilmendir.ben taşımaktan onur duydum...

6 Eylül 2008 Cumartesi

halimi ben anlatamıyorum,başkası anlatsın...

Yalancı bir durakta,
Yabancı bir sevdada indim.
Geçtiğim bütün sokaklara geri dönüp
Söylenmemiş şarkıların yüzüne baktım.
Yanlış mıydı, yanılmış mıydım bilmiyorum
Ama bütün karanlıklara yağan
Yağmurlar gibi dindim.
Baharlar doldu içime,
Sevmeyi bildim…
İçimdeki bütün savaşları
Aşmaya çalışırcasına yiğittim
Uzaktı artık tüm korkular ve maviydi deniz
Geçmiş zaman yüklü bütün gemiler
Yol aldı limandan
Ve yıldızlar örtüyordu gökyüzünü
Fırtınaya inat…
Yüzüm gözüm yaş içinde
Gönül gözüm yas içinde
Bütün çelişkilerimi attım mavi denize

DİLEK KOCATEPE

2 Eylül 2008 Salı

yaprak


nerdeyim,mecburi...hüznümün kağıda düştüğü yerdeyim,yaşımın gözden taştığı,imtihan üzerine imtihanlar eklenirken,sabır taşımın çatlamaya başladığı yerde.mecburide.devlet dairelerinin karmaşasında kaybediyorum gençliğimi,umutlarımı,kimseler duymuyor.kavgam insanlar değil,devlete kafa tutacak kadar,karşıma insanları alacak kadar güçlü değilim.kader deyip beni oradan oraya sürükleyen zihniyete hayıflanıyorum.ve sadece tarihe kayıt düşmek geliyor elimden.şairin dediği gibi ben de hayata yazarak direniyorum.büyüyorum,büyüdükçe içimde bişeyler kırılıyor.yıllar geçtikçe sadece kırılıyor kırılıyor,tamir olan hiçbirşey yok bütün kırılmalara rağmen.bi yaprağa benzetiyorum kendimi o vakit,rüzgarın önüne kattığı karşı koymaya hali olmayan sapsarı solmuş bi yaprak.koparıldığı ağacı arayan ama dönmesi imkansız olan.her ağaç gövdesini koparıldığım sanıp sarıyorum kollarımı ona.ondan da ayırana kadar yeni rüzgar ,avunuyorum,avutuyorum kendimi yeni topraklarla,bana ait olmayan ağaçların kabuktan gövdeleriyle.kalbimin kapılarında sabahlıyor yine gurur,kapıyı çalışlarından uyutmuyor geceler.hergün yeni bi keder,hergün yeni bişeylere şahit oluyorum.yoruluyorum.ömrümün ilkbaharında,takatsiz kalıyorum yaşamaya.takatsizliği paylaşacak arıyorum,nefes alamadığımda,yer ve gök,arz ve arş üzerime doğru kapanmaya başladığında bi sahuru paylaşacak,bi iftarı beraber yapacak dost bulunmadığında,yalnızlığın rabbe mahsus olduğu gerçeğini tasdik eden kul oluyorum.bir küçük cezve halinde,ömrümün haritasına yeni yerler ekleme peşinde,kendimi yorgun bi derviş gibi buluyorum.sabır mı,öğrenene kadar,öğretene kadar rab bana,daha kimbilir neler gelecek başıma.