
sivas otogarında,gecenin bi yarısında,hüznümü dağıttığım yollardan arta kalanımı sundum bi dostun kucağına.durdum onda,dindim onda,elimde ayağımda ne kadar hüzün varsa önüne serdim.soğuk bi otogar olmaktan çıktı o vakit o yerleşim benim için,saat gece yarısı olmaktan çıktı,karşımda oturan herhangi biri olmaktan çıktı...yalnızdım ,yıpranmıştım,yanaklarımda tuzları vardı gözlerimden erittiğim aşkların,kalbimde ağırlığı vardı binbir türlü ayrılıkların.nevrozdan psikoza doğru devretmeye başlayan hali pür melalimi dökebileceğim bi dost göndermişti ya bana yaradan,hem de hiç ummadığım bi yerden,sivas otogarından...döktüm içimdeki bütün eyüp yaralarımı,kurt bağlamış,kokuşmuş,anlatılamamış,yarım kalmışlıklarımı.saçmalıklarımı döktüm dostumun avuçlarına,benimle ağlayan benimle gülen yanlarımı döktüm o na.ağırlığımı-hani eskimiş bi bavul misali kendim taşıycam diye inat ederek,yere bırakmayan cahil adam misali yollar boyu,kentler boyu gezdirdiğim-bir kısmını bıraktım ona.anladı mı beni bilmiyorum,anlaşılmak dediğin zaten üç beş laf...hangi dert anlaşılabilir ki aynı zamanı paylaşmadıkça,aynı hüzün aynı dönemde yaşanmadıkça..tahayyül edebildi halimi onu biliyorum,bu bile yetti bana..gece yarısında,sivas otogarında bırakıp dindiğim huzurlu dostumu,koca bi kargaşaya,kalabalık bi yalnızlığa attım kendimi,susar sanıyordum içimdeki zırıldayan çocuk,duyulmaz olur sanıyordum kalbimin sesleri davullar,horonlar arasında.bilmiyordum ki dışardaki ses arttıkça artacak içimin sesi,bi inatlaşmaya dönüşecek,hayal dediğim garip şey beni hiç terketmeyecek...meğer 2 kişilik soğuk sivas otogarından daha soğukmuş onlar,yirmiler,sesler...
sana öyle ihtiyacım vardi ki güzel dostum,belki de sırf o gün için rab senin yollarını sivasla kesiştirdi...kim bilir,yaşanılan her olayın hikmetini kim bilir.yalnızlıkların,kalbe sirayet eden karmaşık duyguların,kırıkların,yaraların ve uzaak yolların hikmetini kim bilebilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder